Etiketler

21 Ocak 2014 Salı

OLGULARI KEŞFETMEK VE FARKINA VARMAK


Olguları keşfetmek ve farkına varmak elbette bir süreçtir. (Başlığın soyut olduğunun farkındayım ama biraz sabreder misiniz?) Bir tespit yaptığınızda bunun değişiminin ve akışkanlığının farkında olacaksınız. Bu değişimin getirdiği etkiler ve olası sonuçlara göre de pozisyon alacaksınız.

Örneğin yarın maça gideceksiniz, mali durumunuz açık tribüne izin veriyor. Bilet buldunuz ama ya daha önce gittiyseniz ya da arkadaşınız tavsiye ettiği için rüzgarın yönüne göre yer seçeceksiniz (Olimpiyat stadına gidenler daha iyi anlayacak).

Ayrıca, diğer bir fayda da yaptığımız tespitin yeterliliğini sınamak, sonrakilerde doğruluğunu artırabilmek, tartıya çıkarak eksikliklerimizi görmektir. Aksi durumda, nehre düşmüş, yüzen bir yapraktan farkınız olmayacaktır. Erozyon toprakları nehirler vasıtasıyla taşıyacak, siz de sadece seyredeceksiniz. Hala ne ulan bu dediğinizi düşünüyorum.

Hayat seçenek ve fırsatlarla doludur. Elbette bu inancınıza göre önceden bellidir. Ama bilmiyor olmanız değiştiremeyeceğiniz anlamına gelmez. Araştırma ve karşılaştırma en önemli beyin faaliyetlerindendir ki, yavaşça, belki de sinsice bir şekilde önyargılarınız oluşur ve oturur, sonuçta sizin için zahmetsizçe çalışmaya başlar. İşte bu en önemli yanılgıdır. Bunu kabul ettiğinizde ya da farkında olmadan kabullendiğinizde yenilgiyi de kabul etmiş olursunuz. Hayat akıyor ve beyniniz aleyhinize çalışıyor. Ne kötü değil mi?

Pek popüler beyin çalışma algoritmasına girmeden diyeceğim ki gördüklerimize değil doğal olan akışa ve değişime odaklanalım. Bunun ne kadar güç olduğunu bilmekle birlikte parçası olalım. Örnek değişim için http://www.change.org ve http://en.rsf.org/ sınır tanımayan gazeteciler siteleri verilebilir.

Gazeteciliğin neden KAMU görevi olduğunu idrak edelim. Yansızlık neden önemli ve medya yozlaşması ne getiriyor? Bunu da aynı yöntemle ifade edebilelim.

Bağırma, bastırma, susturma, tanımama ne demekmiş görebilelim. Çare şu bu değil “biziz”, ama kirli suya temiz bakış açısıyla değil “temiz su katarak” çözmeliyiz. Çözümün parçası, farkında olmak ve etkenleşmektir. Bu tüm yapılarda böyle olmuştur. Bizde de olmuştur, olacaktır da. Bu nedenle, İslam toplumlarında biat, yani düşünmeden uyuşmak çok yaygın ve şarttır.

Sorgulama ise bizatihi demokrasinin kendisidir. Örneğin, benim vergilerim nereye gidiyor, neden 5 adet ultra lüks uçak devlet büyükleri için alınıyor? Diyebiliriz ki kişilerle toplumun menfaat çatışmasının galibi, toplum olmalıdır. Ama bilinçlenme ile işe başlanmalı, kabullenmeme ile devam etmeli ve şeffaflığa ulaşabilmelidir. Mesafe uzun, biraz da çok idealize değil mi? Hatırlar mısınız Demirel, darbe sonrası ortamın getirdiklerini de ortaya koyacak şekilde karakollar şeffaf olacak demişti 1990 yıllarının başında. 20 yıl sonra görünen ise ülkenin toplu karakol olduğu, toplumun susturulmaya çalışıldığı, kitle hareketliliğinin “sen kim oluyorsunlarla” bastırılmaya çalışılması.

Bir de şunu sormak lazım biz bu lümpenliği hakettik mi? Menfaatimize bu kadar mı düşkünüz? Nasıl oldu da öyle ya da böyle bir eğitim sistemi varken, bu sonuca bireyler için ulaşabildik. Bu ayrı bir yazının konusu olmakla birlikte, 80’lerin apolitik altyapısı bunu yarattı diyebiliriz. TV’ye bakan ama okumayan, kendine okunan gençlik bu durumu oluşturdu. Neyi kurguladınız, ne oldu? Aydınlık güçlerin, solun anlaşmazlığı ve sağ cephe bu ortamı daha da verimli kıldı. Ama unutmayalım Özal döneminin renkli TV ve altyapı yatırımları ile öğünürken esas temel olan insan envanterini es geçtik. Tıpkı 17 bin km. bölünmüş yol ile bölünmüş ülke yaratıp, oradan geçen araçların Türk Malı olmadığına içerlemek gibi. Eğitime, bilime ne yatırdın ki özgün Türk Malı araç bekliyorsun? Daha da beklersin. Ancak yapacağın yolu trafiğe kapatıp Kayseri’den Ankara’ya 200 küsur süratle düğüne yetişmek olur.

Evet es geçtiğimiz envanterin durumuna ve devamına bakınca umut azalıyor. Ama nasıl bir insanı sevmekle ya da her insanı sevmekle başlayacak isek –aynı ilkokul öğretmeninin sümüğü akan çocuğa yardımcı olması gibi- biz de tespitle başlıyoruz geleceği yaratırken.

Son söz : Farkında olun her ne ise, farklılıkların, değişimin, eğilimlerin. Doğru ya da yanlış slogancılıktan çıkın özgün ve daha önemlisi kişisel tespit yapın. Sonuçta bireysiniz, en az yaşamın kendisi kadar düşünme hakkınız var! Ve kullanın.

Ayhan Öztürk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder