Bir tanesi dindardı güya.
O kadar ki din, iman, Allah, peygamber muhabbetini
ağzından eksik etmezdi. Ama Ramazan’da gün ortasında elemanları gönderip bira
aldırıp içerdi.
Bir tanesi ahlaksızdı.
Evli, boyunca çocuğu olan adam, iş yerine bayan
elemanları fiziki özelliklerine göre alır, daha sonra da asılır, onlarla flört
ederdi. Akşam yemeğine çağırır, yurtdışındayken telefonlar açar, doğum
günlerini takip ederdi.
Bir tanesi karaktersizdi. Ya da belki birkaç tanesi.
İş görüşmesinde anlaştığımız ücretin %40 aşağısını ay
sonunda bana ödeyip, “ne oluyor?” diye sorduğumda “yanlış anlama olmuş, ben o
maaşı sana veremem” diyebilmişti.
Bir tanesi inatçıydı.
Onun fabrikasından çıkan ürünlerde asla hata olmazdı.
Müşteri şikayetleri falan hep malzemeyi kullanmayı bilmemektendi ya da müşteri
rüşvet istiyordu.
Bir tanesi kelimenin tam anlamı ile maganda idi.
Oturmasını, kalkmasını bilmez fakat sırtına geçirdiği
takım elbise, boynuna taktığı kravatla, şoförlü lüks arabası ile fabrika
fabrika müşterilerini gezip caka satmayı iyi bilirdi.
Bir tanesi yalancıydı. Ya da belki birkaç tanesi.
2 sene peşimden koşup beni firmasına aldıktan 3 ay sonra
kapının önüne koydu. “Neden?” diye sorduğumda, her zaman yaptığı gibi ağzını
kadın cinsel organı gibi büzüştürerek “Olmadı be, olmadı” diyebilmişti.
Bir tanesi yavşaktı.
“Kaşı, gözü, götü oynamayan, senin gibi adamlarla
çalışmak istiyorum” diyerek beni işe almıştı. Ve kaşı, gözü, götü oynayan bir
adamı işe alarak beni işten çıkarttığında bu sözlerinin üzerinden 7,5 ay
geçmişti.
Bir tanesi kendisini dünyanın merkezi olarak görüyordu.
Hoş, hangisi öyle değildi ki?
Söylediği her şeyin üstün zeka ürünü olduğuna o kadar
inanmış ve bunu kanıksamış, içselleştirmişti ki çevresinde ki herkesin de
bunları vahiymiş gibi itaatsiz kabullenmelerini isterdi. Oysa ki çoğu zaman
deli saçması şeylerdi bunlar.
Bir tanesi kimseye güvenmezdi. Ya da belki birkaç tanesi.
Sürekli insanların yaptıklarını sorgulardı. Herkesi
kendisi gibi sandığı için sürekli kazık yemekten korkardı.
Bir tanesi kararsızdı. 5 dakika önce söylediğini 5 dakika
sonra kendisi değiştirir, inkar ederdi.
Bir tanesi paragözdü…. Evet, evet, çoğu öyleydi.
Yurtdışında saatlerce bir sandalyenin üzerine tünemeyi az
ilerideki daha rahat koltukları olan kafeye girip 2 kahve içmeye tercih ederdi.
Bir tanesi kendisini Atatürkçü sanırdı.
Oysa ki firmasında tam bir baskı rejimi uygulanırdı.
İnsanın insana saygısı yok olmuştu. Sevgi yoktu.
Bir tanesi cahildi.
O kadar cahildi ki fakat o kadar zengindi ki tam bir
“kıroyum ama para bende” örneğiydi. Birlikte ziyaret yapılan müşterilerde
yanında getirdiği her biri tecrübeli birer mühendis olan çalışanlarını
susturur, müşteriye ürün tanıtımı yapardı. Tabi müşteriler buna çok hem de çok
gülerlerdi.
Bir tanesi dedikoduyu çok severdi. Evet, evet… Çoğu seviyordu.
Kim kime ne demiş, firma içerisinde kim kiminle arkadaş,
kim nereye gitmiş, kim kimle tartışmış? Bunları kendisine taşıması için
görevlendirdiği ajanları vardı. O kadar ki o ajanlar sosyal medyada bile insanı
rahat bırakmazlardı.
Bir tanesi “kovuyorum seni” demişti bana purosundan derin
bir nefes çekerek.
Bir tanesi tam bir gösteriş budalasıydı.
Seminerler düzenler, fuarlara katılırdı. Tüm
sertifikasyon belgelerini alırdı. Ancak en önemli şeyin insan olduğunu sadece
lafta söyler, çalışanlarına hiçbir yatırım yapmazdı. Özür dilerim, casusları
hariç.
Bir tanesi sarılıp öpmüştü beni.
Ve kutlamıştı benden önce 5 senedir defalarca gidilip
gelinen ülkeye ihracat yapmayı başardığım için ve 2 sene sonra yapılan ayak kaydırma
faaliyetlerinden bıkıp istifa etmek zorunda kaldığımda hak ettiğim binlerce
Dolar primin üzerine ne güzel de yatmıştı.
Bir tanesi Rabbena, hep banacı’ ydı. Bir çoğu öyleydi,
doğru.
Firmanın aslında sürekli büyüdüğünü, sürekli kar ettiğini
bilmediğimizi varsayarak ya da mühendis olduğumuzu, bizim de hesap kitap
yapmayı bildiğimizi düşünemeyecek kadar şaşırmış olacak ki “masraf çok, zarar
ediyoruz” diyip duruyordu.
Bir tanesi ruh hastasıydı.
Rakip firmalar ile ilgili dedikoduları bizzat kendisi
piyasada yayıyor, sonra o dedikodular kendisine geldiğinde bunlara inanıyordu.
Bir tanesi çok hırslıydı.
Satış hedeflerinin tutması önemli değildi. Hep daha
fazlası olmalıydı.
Ve hepsi de EMEK EN YÜCE DEĞERDİR düşüncesine o kadar
uzak, o kadar uzaklardıki bugüne kadar hiçbir patronumdan emeğimin karşılığını
alamadım.
Bugüne kadar 8 tane patronum oldu.
ÇETİN
TAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder