Etiketler

10 Şubat 2014 Pazartesi

PATRONLARIM (YA DA BELKİ PATRONLARINIZ)



Bir tanesi dindardı güya.
O kadar ki din, iman, Allah, peygamber muhabbetini ağzından eksik etmezdi. Ama Ramazan’da gün ortasında elemanları gönderip bira aldırıp içerdi.
Bir tanesi ahlaksızdı.
Evli, boyunca çocuğu olan adam, iş yerine bayan elemanları fiziki özelliklerine göre alır, daha sonra da asılır, onlarla flört ederdi. Akşam yemeğine çağırır, yurtdışındayken telefonlar açar, doğum günlerini takip ederdi.
Bir tanesi karaktersizdi. Ya da belki birkaç tanesi.
İş görüşmesinde anlaştığımız ücretin %40 aşağısını ay sonunda bana ödeyip, “ne oluyor?” diye sorduğumda “yanlış anlama olmuş, ben o maaşı sana veremem” diyebilmişti.
Bir tanesi inatçıydı.
Onun fabrikasından çıkan ürünlerde asla hata olmazdı. Müşteri şikayetleri falan hep malzemeyi kullanmayı bilmemektendi ya da müşteri rüşvet istiyordu.
Bir tanesi kelimenin tam anlamı ile maganda idi.
Oturmasını, kalkmasını bilmez fakat sırtına geçirdiği takım elbise, boynuna taktığı kravatla, şoförlü lüks arabası ile fabrika fabrika müşterilerini gezip caka satmayı iyi bilirdi.
Bir tanesi yalancıydı. Ya da belki birkaç tanesi.
2 sene peşimden koşup beni firmasına aldıktan 3 ay sonra kapının önüne koydu. “Neden?” diye sorduğumda, her zaman yaptığı gibi ağzını kadın cinsel organı gibi büzüştürerek “Olmadı be, olmadı” diyebilmişti.
Bir tanesi yavşaktı.
“Kaşı, gözü, götü oynamayan, senin gibi adamlarla çalışmak istiyorum” diyerek beni işe almıştı. Ve kaşı, gözü, götü oynayan bir adamı işe alarak beni işten çıkarttığında bu sözlerinin üzerinden 7,5 ay geçmişti.
Bir tanesi kendisini dünyanın merkezi olarak görüyordu. Hoş, hangisi öyle değildi ki?
Söylediği her şeyin üstün zeka ürünü olduğuna o kadar inanmış ve bunu kanıksamış, içselleştirmişti ki çevresinde ki herkesin de bunları vahiymiş gibi itaatsiz kabullenmelerini isterdi. Oysa ki çoğu zaman deli saçması şeylerdi bunlar.
Bir tanesi kimseye güvenmezdi. Ya da belki birkaç tanesi.
Sürekli insanların yaptıklarını sorgulardı. Herkesi kendisi gibi sandığı için sürekli kazık yemekten korkardı.
Bir tanesi kararsızdı. 5 dakika önce söylediğini 5 dakika sonra kendisi değiştirir, inkar ederdi.
Bir tanesi paragözdü…. Evet, evet, çoğu öyleydi.
Yurtdışında saatlerce bir sandalyenin üzerine tünemeyi az ilerideki daha rahat koltukları olan kafeye girip 2 kahve içmeye tercih ederdi.  
Bir tanesi kendisini Atatürkçü sanırdı.
Oysa ki firmasında tam bir baskı rejimi uygulanırdı. İnsanın insana saygısı yok olmuştu. Sevgi yoktu.
Bir tanesi cahildi.
O kadar cahildi ki fakat o kadar zengindi ki tam bir “kıroyum ama para bende” örneğiydi. Birlikte ziyaret yapılan müşterilerde yanında getirdiği her biri tecrübeli birer mühendis olan çalışanlarını susturur, müşteriye ürün tanıtımı yapardı. Tabi müşteriler buna çok hem de çok gülerlerdi.
Bir tanesi dedikoduyu çok severdi. Evet, evet… Çoğu seviyordu.
Kim kime ne demiş, firma içerisinde kim kiminle arkadaş, kim nereye gitmiş, kim kimle tartışmış? Bunları kendisine taşıması için görevlendirdiği ajanları vardı. O kadar ki o ajanlar sosyal medyada bile insanı rahat bırakmazlardı.
Bir tanesi “kovuyorum seni” demişti bana purosundan derin bir nefes çekerek.
Bir tanesi tam bir gösteriş budalasıydı.
Seminerler düzenler, fuarlara katılırdı. Tüm sertifikasyon belgelerini alırdı. Ancak en önemli şeyin insan olduğunu sadece lafta söyler, çalışanlarına hiçbir yatırım yapmazdı. Özür dilerim, casusları hariç.
Bir tanesi sarılıp öpmüştü beni.
Ve kutlamıştı benden önce 5 senedir defalarca gidilip gelinen ülkeye ihracat yapmayı başardığım için ve 2 sene sonra yapılan ayak kaydırma faaliyetlerinden bıkıp istifa etmek zorunda kaldığımda hak ettiğim binlerce Dolar primin üzerine ne güzel de yatmıştı.
Bir tanesi Rabbena, hep banacı’ ydı. Bir çoğu öyleydi, doğru.
Firmanın aslında sürekli büyüdüğünü, sürekli kar ettiğini bilmediğimizi varsayarak ya da mühendis olduğumuzu, bizim de hesap kitap yapmayı bildiğimizi düşünemeyecek kadar şaşırmış olacak ki “masraf çok, zarar ediyoruz” diyip duruyordu.
Bir tanesi ruh hastasıydı.
Rakip firmalar ile ilgili dedikoduları bizzat kendisi piyasada yayıyor, sonra o dedikodular kendisine geldiğinde bunlara inanıyordu.
Bir tanesi çok hırslıydı.
Satış hedeflerinin tutması önemli değildi. Hep daha fazlası olmalıydı.
Ve hepsi de EMEK EN YÜCE DEĞERDİR düşüncesine o kadar uzak, o kadar uzaklardıki bugüne kadar hiçbir patronumdan emeğimin karşılığını alamadım.
Bugüne kadar 8 tane patronum oldu.

ÇETİN TAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder