Etiketler

28 Mart 2014 Cuma

BERLİN SARAYI – HUMBOLDT FORUMU



Dünya kültür değerleri arasına önemli bir yapı katılıyor: Berlin Sarayı – Humboldt Forumu. Berlin’de inşası halen devam etmekte olan binanın, müzeler, kütüphane ve üniversite ile dünya kültürleri arası diyaloğu güçlendirmesi planlanıyor.

Berlin Sarayı—Humboldt Forumu Vakfı, sanatı, kültürü, eğitimi, uluslar arası uyumu, kültürün tüm alanlarında hoşgörüyü kamu yararı için doğrudan desteklemek ve tarihi anıtları korumak amacıyla 2009 yılında Alman Hükümeti tarafından kurulmuş.

Eski durumdaki Berlin Sarayı’nın rekonstrüksiyonunun uzun süreli tartışmaları sonucunda, mimari bir yarışma düzenlenmiş ve toplumun çoğunluğu tarafından onaylanan, eski ile çağdaşı birleştiren, yeni bir içerikle yeni bir bina ortaya çıkmış. Rekonstrüksiyonun kendisi çağdaş bir mimari olmakla kalmamış, ayrıca gelecekte başlı başına bir anıt olabilme şansına sahip olmuş. 

Humboldt Forumu’nun katılımı ile Berlin Sarayı müzeden çok öte bir karaktere bürünüyor.  Bileştirici temalar, filmler, tiyatrolar, danslar içeren büyük sergiler ve diğer fırsatlarla dünya kültürleri burada diyalog kurma şansı elde edecek. 

Umarım en kısa zamanda ülkemizde de bu tür projeler oluşturulur ve hayata geçirilir.




© Berlin Sarayı – Humboldt Forum Vakfı / Franco Stella
Kaynak: http://sbs-humboldtforum.de
 

25 Mart 2014 Salı

ECEVİT’İN VE TÜRKİYE’NİN ABD TARAFINDAN İKİ KEZ CEZALANDIRILMASI



1974 yılında, sistematik olarak süre gelen Kıbrıs’taki Türk azınlığın yıpratılması ve katliamlarla  bezdirilmesi politikasına artık bir dur demek gerekmekteydi. Ancak egemen güçler bütün olan bitene rağmen bu zulmün bitmesine izin vermiyordu. Türk halkı artık buna dayanamayacak durumdaydı fakat şanslıydılar; bu konuda karar alabilecek bir liderleri vardı: Efsane Ecevit. ABD’nin tüm dayatmalarına rağmen Yunanistan’ın adayı ilhak etmesi üzerine karar verildi. İki etaplı bir planla, Türkiye garantör devlet olmanın getirdiği hukuki hakla adaya müdahale etti. Artık fiili olarak Türkiye yavru vatanı kucaklamış, soydaşlarımızı koruyabilmişti. Bu ise ne ABD’nin ne de İngiltere başta olmak üzere diğer devletlerinin işine gelmemişti. Bu dönemde petrol fiyatlarının ani ve aşırı artışı Türkiye gibi halen enerji bağımlısı olan bir ülkede ayrıca şok yaratmıştı. Ayrıca, ABD bu arada bir yandan haşhaş ekim alanlarının daraltılmasını istiyor ve ambargo sopasını gösteriyordu. ABD, sözünü dinlemeyen Türkiye’yi ilave olarak silah ambargosu ile cezalandırdı. İncirlik üssünün varlığını stratejik olarak değerlendiren ABD, devam edegelen Ortadoğu’daki gerginlikler nedeniyle (68 Arap İsrail savaşı, 72 Münih Olimpiyatları katliamı vb.) bu karar yeniden ele alındı ve ambargo kaldırıldı.  (Meraklısına not :  Bu arada Petlas neden kurulmuştur bir araştırın. Devlet neden lastik üretti?)
 



Ada harekatından tam 25 yıl sonra 1999 yılında azınlık hükümeti ile iktidara gelen Ecevit, elbette ABD tarafından şahin, yani Türk çıkarlarına -günümüzde göremediğimiz ölçüde- sahip çıkan bir siyasetçi olarak biliniyordu. Irak’ı tekrar işgal etmek isteyen ABD (ki ilk işgalin neden yarıda bırakıldığı çok iyi anlaşılmaktadır) niyetini usulünce Ecevit’e sordu. Ecevit ise komşuların dost olması gerektiğini bildiği için bu işe sıcak bakmadığını iletti. ABD baktı ki bu hükümete rağmen bu çıkartmayı yapmak zor ve masraflı olacak, Ecevit’i düşürmek için planı uygulamaya koydu. Öncelikle dolar çıpa yöntemi ile ekonomik iyileşme planlayan Türkiye’nin bu planına çomak soktu. Anayasa kitapçığı bahanesi ile piyasalardaki dengeyi bozdu. Her nasılsa sonradan siyasete girip ayrılacak olan Kemal Derviş’in ekonomiden sorumlu olarak ülkeye gelmesi sağlandı. Sağlık problemleri olan Ecevit’in durumu ile koalisyonun parçalanması sağlanarak bir Amerikan projesi olan AKP’nin iktidara gelmesi sağlandı. Öyle ki Irak’a ilk fezlekede izin vermeyen Türkiye’den öcünü meşhur çuval olayı ile aldı. Ne ilginçtir aynı günlerde Cola Turka çıkarılıyor ve reaksiyon olarak gelişen milliyetçi damarla satış rekorları kırıyordu. Sahipleri ise 10 sene sonra ülkenin en zenginleri listesinde bir numara oluyordu. Gelen manüple iktidar ise son Çin füze ihale sonucuna kadar cici çocuk rolünü hakkıyla oynuyor ve ABD senatosu İran ambargosunu delmesine bile göz yumuyordu.
 
Görüldüğü üzere hem Ecevit hem de Türkiye iki kez cezalandırılıyordu. Sürece bakarsak ve matematiksel olarak modellrsek 2025 yılında da bir müdahale olabilir ve buna o günlerde dayanacak ekonomik gelişmeyi sağlamak durumundayız.

 Son söz : Ayı ile yatağa gireceksen hazırlıklı olacaksın.
 

23 Mart 2014 Pazar

MAĞARA ADAMININ EL KİTABI



Ayşenur Yazıcı'yı çoğumuz ilk olarak dönemin büyük televizyonlarından biri olan Atv'nin ana haber bültenlerini sunmaya başladığında tanıdık. Kendini izleyiciye çok çabuk sevdiren Yazıcı kısa sürede Atv'nin yüzü haline geldi. Bu dönemde arka arkaya en iyi sunucu, en başarılı haber spikeri gibi ödüller alan başarılı sunucu ne yazık ki arka arkaya yaşadığı bazı talihsizlikler sonrasında ekranlardan uzaklaşmak zorunda kaldı. Bu zorunlu ayrılık döneminde Yazıcı'nın başka yeteneklerinin olduğu da ortaya çıktı. Güzelliği ile de adından söz ettiren Ayşenur hanım bu sefer kadın erkek ilişkilerini ele aldığı kitabıyla karşımızda. Sensin Mağara Adamı, kadın ve erkeğin anlaşmamak için gösterdiği özel çabayı akıcı bir üslup ve eğlenceli bir dille aktarıyor. Bilimsellik gayesi gütmeden sade örnekler kullanan Yazıcı, gülmeceyi dünyanın en ciddi konularından birini aktarmak için ustaca kullanmış. 2005 yılında yayınlanan kitap güncelliğini hiç kaybetmeyecek türden.

20 Mart 2014 Perşembe

TWITTER'A ERİŞİM ENGELLENDİ

20 Mart 2014 günü sonlanmak üzereyken "milleti korumak" amacıyla Twitter'a erişim engellendi. Engelleme kararı TİB tarafından görülmemiş bir hızla uygulamaya sokuldu. Ancak, bu tür önlemlerin günümüz teknolojisi ile pek de işe yaramadığı bir gerçek. Kapatılan bir sitenin yerine yenisinin açlıması saatler bile sürmüyor. Diğer taraftan çeşitli tünelleme araçları yardımıyla bu tür erişim engellemelerinin etrafından dolaşmak çok kolay. Özellikle VPN uygulamalarına karşı alınabilecek bir önlem internetin yasaklanması dışında pek yok gibi. Bir başka gerçek ise, sansürün gazete ve televizyonlardan çıkıp sosyal medyaya kadar yansımış olması. Distopya edebiyatının başyapıtları olan 1984 ve Fahrenheit 451 yavaş yavaş gerçekliğe dönüşecekmiş gibi görünüyor. En azından ülkemiz için gelecek pek uumt verici değil.